yemek yemek

J'ai mangé une pomme. — Bir elma yedim.

manger au restaurant — lokantada yemek yemek

dîner dans la cuisine — akşam yemeğini mutfakta yemek

faire la cuisine — yemek pişirme

un livre de cuisine — yemek kitabı

Nous avons déjeuné chez moi. — Öğle yemeğini evimde yedik.

Il a très peu déjeuné. — Çok az kahvaltı yaptı.

Le déjeuner est prêt. — Yemek hazır.

à l'heure du déjeuner — öğle yemeği saatinde

avoir un déjeuner d'affaires — öğleyin iş yemeği yemek

prendre son petit déjeuner — sabah kahvaltısı yapmak

un animal qui dévore sa proie — avını parçalayıp yiyen bir hayvan

dévorer son dîner — akşam yemeğini oburcasına yemek

choisir un plat dans le menu — yemek listesinden yemek seçmek

Qu'est ce qu'il y a au menu ? — Yemeklerden neler var ?

dérouler un menu — bilgisayar mönüsünü tıklamak

une personne menue — ufak tefek bir insan

de menus morceaux — küçük parçalar

hacher menu — ufak ufak kesmek

prendre un verre dans le placard — dolaptan bir bardak almak

prendre qqn dans ses bras — birini kollarına almak

prendre qqch à qqn — birinden bir şey almak

prendre de l'essence — benzin almaya gitmek

passer prendre qqn — birini almak üzere geçmek

prendre qqn pour un idiot — birini aptal yerine koymak

prendre des renseignements — bilgi edinmek

prendre le pouvoir — iktidarı ele geçirmek

prendre son repas — yemek yemek

prendre un verre avec des amis — arkadaşlarla bir içki içmek

prendre du temps — bir şeye zaman ayırmak

prendre beaucoup de place — çok yer almak

se faire prendre par la police — polis tarafından yakalanmak

prendre un poisson — balık tutmak

prendre qqn en flagrant délit — suçüstü yakalamak

prendre le train — trene binmek

prendre la parole — söz almak

prendre du retard — gecikmek

feu qui ne prend pas — bir türlü yanmayan ateş

ruse qui prend — etkili kurnazlık

restaurer un meuble — bir mobilyayı onarmak

restaurer la confiance — güveni yeniden kurmak

Ils se sont restaurés avant de partir. — Gitmeden önce yemek yediler.

Elle chipote à table. — Masada iştahsız yemek yiyor.

Arrête de chipoter ! — Güçlük çıkarmayı bırak !

élever des cochons — domuz yetiştirmek

manger comme un cochon — domuz gibi yemek yemek

une histoire cochonne — açık saçık hikâye

croquer un bonbon — bir şekeri kıtır kıtır yemek

cuisiner un plat — bir yemeği pişirmek

Elle sait cuisiner. — Bayan yemek pişirmesini biliyor.

une formule de politesse — nezaket cümlesi

Il a choisi la bonne formule. — Doğru sözleri seçti.

la nouvelle formule d'un journal — bir gazetenin yeni biçimi

une formule à vingt euros — yirmi euroluk sabit fiyatlı yemek

écran plat — düz ekran

chaussures à talons plats — düz topuklu ayakkabılar

conversation plate — sıkıcı bir sohbet

un plat à tarte — turta tabağı

un plat chaud — sıcak yemek

le plat de la main — avuç içi

recevoir une lettre — bir mektup almak

recevoir un coup — darbe yemek

recevoir un choc — şok olmak

Il a été reçu au concours. — Sınavı kazandı.

recevoir qqn à dîner — birine akşam yemeğine davet etmek

Nous avons été très bien reçus. — Çok güzel kabul gördük.

préparer le repas — yemeği hazırlamak

prendre ses repas à la cantine — yemeklerini yemekhanede yemek

le reste d'une somme d'argent — bir para miktarından kalan

finir le reste du gâteau — pastadan kalanı yemek

Il travaille six mois et voyage le reste de l'année. — Altı ay çalışır ve yılın geri kalan kısmında seyahat eder.

manger les restes — artıkları yemek

les restes d'un monument — bir anıttan geriye kalanlar

Il est tard, du reste, je dois partir. — Geç oldu, zaten, gitmem gerek.

se bourrer de sucreries — tıka basa şeker yemek

La terre a absorbé toute l'eau. — Toprak bütün suyu emdi.

Il ne peut rien absorber. — Ağzına hiçbir şey alamıyor.

Ses pensées l'absorbent totalement. — Düşünceleri onu büsbütün meşgul ediyor.

accommoder un poisson / une viande — bir balığı usulunce hazırlamak

aimer sa femme — karısını sevmek

aimer ses enfants — çocuklarını sevmek

Je l'aime bien. — Onu dostça seviyorum

aimer la musique — müziği sevmek

aimer cuisiner — yemek pişirmesini sevmek

J'aimerais que tu rentres plus tôt. — Eve daha erken dönmeni isterim.

Il aime mieux aller au cinéma. — Sinemaya gitmeyi yeğliyor.